Üç yakın arkadaş, paha biçilemez bir hazineyi ararken ayılardan, park bekçilerinden ve bir tarikat liderinden kaçmaya çalışır.
Kolombiya-Venezuela sınırındaki çölde pimpinero olarak bilinen kaçakçılar ölümü göze alarak bir ülkeden diğerine kaçak benzin taşımaktadır. Genç bir kaçakçı olan Juan gizemli bir rakibi için çalışmaya zorlanınca kız arkadaşı Diana bu kanunsuz bölgenin sırlarını ortaya çıkarmak için tehlikeli bir yolculuğa çıkar.
Mütevazı balıkçı João (Jean Reno)yaşadığı trajedinin ardından dünyadan elini eteğini çekmiştir fakat petrol sızıntısından sırılsıklam olmuş, okyanusta bir başına sürüklenen bir penguen bulduğunda ilk iç güdüsü ona yardım etmek olur. Karısının (Adriana Barraza)dehşete düşmesine rağmen bu deniz canlısını yalnızca kurtarmakla kalmaz, uçamayan bu kuşu kanatları altına alır. Penguene DinDim adını veren João, aralarında ne kadar kopmaz bir bağ geliştiğinin farkında olmasa da yıllardır ilk kez neşe duymaya başlar. DinDim aniden okyanusun uçsuz bucaksız vahşi sularında kaybolunca João arkadaşını bir daha görmenin imkânsız olduğunu düşünür. Ama binlerce kilometre ötede DinDim talihsizliklere yakalanmıştır ve GPS benzeri eşsiz güçlerini kullanarak artık evi olarak gördüğü yere giden yolu bulmakta kararlıdır
43 yaşındaki bir anne ve evkadını olan Peggy (Kathleen Turner) boşanma ile karşı karşıyayken 'keşke herşeyi başa alabilsem' diye düşünüyor. Çünkü onun bugünlere gelmesini sağlayan olaylar dizisi aslında Peggy'nin mezuniyet balosuna yakın bir zamanlarda başlamıştır. Peggy Sue birdenbire kendini yeniden o günlerde buluyor ve bir mucize eseri ona verilen bu fırsatı değerlendirmeye çalışıyor.
Juan Rulfo'nun çığır açan romanından uyarlanan bu filmde bir adam, şiddetin ve hüsrana uğramış bir aşkın gölgesindeki bir şehirde babası Pedro Páramo'yu arar.
Babasının çikolata fabrikasının bombalanmasının ardından, sempatik bir genç Suriyeli mülteci, küçük bir kasabada yeni hayatına uyum sağlamakta zorlanır. Hayalleri peşinden gitmekle ailesinin mirasını korumak arasında kalmıştır. Film, genç mültecinin içsel çatışmalarını ve duygusal yolculuğunu etkileyici bir dille anlatıyor. Babasına duyduğu özlem ve ailesinin yaşadığı topraklara geri dönme isteği, onun hem zihninde hem de kalbinde derin izler bırakmıştır. Öncelikle, geldiği yerin kültürünü ve yaşam tarzını anlamaya çalışırken, aynı zamanda hayalini kurduğu çikolata yapım işini yaşatmayı amaçlar. Ancak bu hiç de kolay değildir çünkü yeni bir dil, farklı bir kültür ve yabancısı olduğu birçok sosyal dinamikle başa çıkması gerekmektedir. Film, bu genç adamın adaptasyon sürecini duygu dolu sahnelerle işlerken, izleyiciye savaşın parçaladığı hayatlardan bir kesit sunar. Hayaller ve geçmiş arasında sıkışmış olan bu genç adamın hikayesi, izleyenleri derin düşüncelere sürükleyerek etkilemeyi başarır. Film, izleyiciye empati ve anlayış duygularını hissettirmeyi hedefler.
Genç bir borsacı, Mafya'nın kontrolündeki bir Wall Street firmasında çalışırken ihanete uğrayarak altı yıl hapis cezasına çarptırılır. Hapisten çıktığında ise tek düşündüğü şey intikamdır. Film, genç adamın hem duygusal hem de fiziksel olarak nasıl bir dönüşüm geçirdiğini etkileyici bir şekilde ele alıyor. Zira hapis yılları onu sadece fiziksel olarak değil, aynı zamanda bir strateji ustası olarak da biçimlendirir. Özgürlüğüne kavuştuğunda, eski dostlar ve düşmanlarla karşılaşması kaçınılmaz olur ve her karşılaşma onu intikam hedefine bir adım daha yaklaştırır. Film, izleyiciyi sadece aksiyon dolu sahneleriyle değil, aynı zamanda karakter derinliği ve duygusal çekişmeleriyle de sürükler. Borsa dünyasının karanlık koridorlarında geçen bu hikaye, adalet, ihanet ve intikam üzerine kuvvetli mesajlar verir. Ancak film, aynı zamanda affetmenin ve ikinci şansların değerini de sorgulatır. Yönetmenin bu karmaşık duyguları ve temaşayı nasıl işlediğine hayran kalmamak elde değil. Bu film, sadece bir intikam hikayesi değil, aynı zamanda bir yeniden doğuş öyküsü olarak da izleyicilere sunuluyor.
Bir muhasebeci ve eski bir profesyonel dansçı, Paris'teki bir yarışmaya katılmaya karar verince provalarla, rakiplerle ve aralarındaki dayanılmaz çekimle uğraşmak zorunda kalır.
Serebral palsi hastası altıncı sınıf öğrencisi son derece akıllı ve keskin zekâlı Melody Brooks, konuşamadığı ve tekerlekli sandalye kullandığı için sınıf arkadaşlarıyla aynı olanaklara sahip değildir. Genç bir eğitimci, öğrencisinin potansiyelini fark eder ve yaygın eğitime katılmaya karar veren Melody, ne söylediğinin nasıl söylediğinden daha önemli olduğunu gösterir.
Bring Him To Me, acımasız bir mafya babası için çalışan yumuşak huylu bir sürücünün hikayesini konu ediyor. Şiddetli bir soygundan sadece bir hafta sonra genç adamdan, yalnızca "Yolcu" olarak bilinen genç ve hiçbir şeyden haberi olmayan yeni bir mürettebat üyesini alması istendiğinde vicdanı sınanır. Yolcunun bilmediği şey doğrudan bir pusuya sürüklendiğidir. Sürücü, bu uzun yolculuk boyunca patronuna olan sadakati ve kendi ahlakıyla yüzleşmeye zorlanır.