Carl Hamilton uluslararası bir örgütten gelişmiş bir güdümlü füze çalan teroristlerin peşine düşer. Ama roketleri arzu ettiği gibi yönlendiremeden sorunlarla karşılaşır ve kaçmayı seçer. Roketlerin Somalili barış siyasetçilerin üzerine gönderilmesi planlanır. İsveçli bir silah teknisyeni kaçırılır. İsveç Başbakanı kendini bu davaya adar ve bir kurtarma görevi için özel bir güvenlik şirketi kiralamayı kabul eder. İsveçli bir gözlemci, yani Carl Hamilton güvenlik şirketine eşlik edecektir. Hamilton bir gizli ajan olarak yılda bir ölüm makinesi haline çevirdi gerçeğiyle boğulmuş ve bu kötü anıları geride bırakmak isteyen biridir. Yeni bir kadınla tanışmıştır ve bu işlerden uzaklaşıp onunla mutlu bir hayat yaşamayı düşlemektedir. Ulusal çıkarları korumak ve masum insanların ölmesini engellemek adına kısa zamanda ne yapılması gerekiyorsa yapmaları gerekiyordur..
Sıradan bir lise öğrencisi olan Julia ve üniversiteye giden erkek arkadaşı Holt birbirlerinden giderek uzaklaşmaktadır. Ayrılacaklarından korkan genç kadın sevgilisini ziyarete gider ve Holt'un okuldaki arkadaşlarının 7 günün sonunda insanları öldüren bir videoyu Holt'a izlettiklerini öğrenir. Holt'un videoyu izlemesinin üstünden 6 buçuk gün geçmiştir ve günün sonunda hayatını kaybedecektir. Lanet sayesinde yeniden yakınlaşan ikili için artık hayatları adına verecekleri zamana karşı bir mücadele başlamıştır...
Kiokuya: Anata o wasurenai (The Memory Eraser), 2020 Japon yapımı kurgu filmidir. Filmin yönetmenliğini Yûichirô Hirakawa (aynı zamanda senaryo yazımına da katkıda bulunmuştur) ve senaryo yazımını da Keiko Kanome yapmıştır. Filmin başrollerinde Misako Renbutsu (Kyoko Sawada), Kyôko Yoshine (Maki Kawai), Kuranosuke Sasaki (Chiaki Takaharu) ve Risa Sudou (Nozomi Kawai) gibi isimler yer almaktadır.
Ryoichi Yoshimori (Ryosuke Yamada) bir üniversite öğrencisidir. Kız arkadaşı Kyoko Sawada (Misako Renbutsu) ondan yaşça daha büyüktür ama onunla zaman geçirmekten keyif almaktadır. Ryoichi Yoshimor, kız arkadaşına evlenme teklif ettikten sonra bir gün kız arkadaşı aniden ortadan kaybolur. Birkaç gün sonra nihayet onu metroda tekrar görür. Kyoko Sawada'nın erkek arkadaşına dair herhangi bir anısı yoktur. Ryoichi Yoshimori bu durumdan dolayı şaşkına dönmüştür ancak hafıza kaybının Kiokuya söylentisiyle ilgili olduğundan şüphe duymaktadır çünkü insanların anılarını silebilecek birinin olduğunu duymuştur.
Eski bir özel servis ajanı işsiz kalınca mecburen güvenlik görevlisi olarak bir AVM’de işe başlar. İşteki ilk gününde şanssız kahramanımızın başı belaya girecektir. AVM’nin kapısına dayanan bir genç kız ve peşindeki psikopat katil yüzünden devasa AVM’de bir ölüm kalım mücadelesi başlayacaktır!
Val Resnick ve Porter geleceğe dair büyük umutlar besleyen iki soyguncudur. Çalmayı hayal ettikleri büyük mebladaki bir parayla hayatların sonuna kadar lüks içinde yaşamayı istemektedirler. Soygun gerçekleştirdikten sonra Porter’a ihanet eden Val, korkunç bir kan davasının fitilini ateşler. Porter ise bu ihaneti sineye çekmeyi düşünmemektedir. İki eski dost arasında amansız bir mücadele başlayacaktır. Komplo Teorisi ve Los Angeles Sırları gibi filmlerin senaryosunu yazan Brain Helgeland’ın bir yönetmen olarak ilk filmi olan Payback, Richard Stark’ın ‘Avcı’ adlı kitabından sinemaya uyarlandı.
Emekli bir ajanın hayatı, yaklaşan CIA'nın planladığı bir başkanlık suikastına alet olduğunu anlayınca altüst olur. Niles (Messner) adlı eski bir CIA ajanı, hükümetin hayaletlerinin evine girip karısını ve çocuklarını kaçırıp bir intihar görevinin kendisine zorla kabul ettirildiği güne kadar normal bir hayat yaşamaya çalışan sıradan bir adamdır. Başkana suikast düzenlemesini istiyorlar ama Niles pısırığın teki değildir. Onlara işkence yapan adamları öldürür, kaçar ve ailesini kaçıranların peşine düşer. Ayrıca peşinde, Niles'ın bıraktığı cesetlerin izinin bir şekilde CIA ile bağlantılı olduğunu fark eden kararlı bir dedektif vardır. Ve Vinnie Jones’da, Niles’ın eski patronudur. Niles eski hayatında çok başarılı bir ajandır ancak ailesiyle daha çok vakit geçirmek adına eski hayatına biz çizgi çekmiş, yaşadığı her şeyi arkasında bırakmış ve yepyeni bir hayata başlamıştır. Ancak geçmişindeki hayaletlerin onu bırakmaya niyeti yoktur.
Hamile eşi ile birlikte hayallerini süsleyen o eve sahip olabilmek için çok çalışan bir dedektif sonunda o evi alabilmek için gerekli parayı biriktirip çocuklarını bu güzel evde doğurup büyütmeyi düşünmektedirler. Herşey güzel başlar eve taşınırlar doğum zamanı gelir ve çocuk dünyaya gelir sonrasında ise kadın çocuğunda garip şeylerin olduğunu ve doğaüstü varlıkların etkisinde olduğunu söyleyince çocuğa musallat olan iblislerin o evde çok önceleri bir hikayesinin olduğunu bir adamdan öğreneceklerdir.
Genç bir İngiliz çift, Avustralya taşrasında tatil yapmaktadır. Karşılarına karizmatik ve gizemli bir Amerikalı çıkar. Arkadaşlığını empoze etmeye çalışması çifti rahatsız eder. İngiliz çift için hayatlarının yolculuğu da Amerikalı ile başlamıştır.
Belgeselde, Fences, The Piano Lesson ve Joe Turner’ın, Come and Gone isimli eserlerinin Pulitzer ödüllü senaristi August Wilson, Amerika’nın önde gelen oyun yazarlarından biridir ve her biri yirminci yüzyılın farklı bir on yılında geçen 10 oyunla Afro-Amerikan deneyimini sahneye taşımaktadır. Şimdi ise her yıl, ülkenin dört bir yanından binlerce lise öğrencisi, Broadway'de merak uyandıran, riskli bir yarışmada sahne almak ve yeteneklerini serigelemk için New York'ta toplanıyor. Sahnede olmak, Wilson’un mirasını devam ettirmek umuduyla bireysel performanslarını titizlikle geliştiren bu enerjik öğrencilerden altısının hayatlarına mercek tutan belgesel, altı yarışmacının sadece yarışma sahnesindeki performanslarını değil; özel hayatlarını da gözler önüne seriyor. Her biri birbirinden oldukça farklı olan 6 yarışmacının; tek bir ortak amacı vardır, sahnede olmak. Bu öğrencilerin özel hayatlarında ne kadar farklı, sahneye çıktıklarında, ne kadar farklı olduklarını tüm yönleriyle izleyicisine yansıtan Giving Voice belgeseli, sahnede olmanın nasıl bir tutku olduğunu ve bu işe gönül vermis olanların ne kadar azimli olduklarını, ne kadar çalışmaları gerektikleini anlatıyor. Ve tabii ki, hayatını sahnelerde geçirmeye karar vermis olmak, beraberinde bazı fedakarlıkları da getiriyor. Bu belgesel, öğrencilerin sahnede birbirleriyle nasıl rekabet ettiklerini ve kişisel hayatlarında ise nasıl bir dayanışma içinde olduklarını da gözler önüne seriyor.
Ghoul Scout Zombie Massacre filminde; Başları beladan kurtulmayan, sürekli kavga eden ve kuralları çiğneyen dört kız, en sonunda kendilerini bir ıslahanede bulurlar. Burada kurallara uymayı öğrenecek ve cezalandırılacaklardır. Ama işlerin iç yüzü hiç de böyle değildir. Bu ıslahane kötücül bir kadın ve onun en az kendisi kadar kötü bilim adamı kardeşi tarafından idare edilmektedir. İki kardeş bir serum yaratır ve bu serumla çekici buldukları genç erkek modelleri beyinsiz birer köleye çevirirler. Daha sonra bu zombiye dönmüş modelleri çalıştırıp para kazanan ikili işlerini büyütmek ister. İzci Kız bisküvilerine serumu karıştırıp daha büyük bir kitleyi etkileri altına almak isterler. Bu aşamada devreye kural tanımayan dört kız girer. Islahanenin müdiresi eğer bu bisküvileri satarlarsa onları serbest bırakacağını söyler. Ama planlar umdukları gibi gitmez. Bu korkunç serumla zehirlenen erkek modeller, insan etiyle beslenen zombilere dönüşürler. Artık tüm kasaba tehdit altındadır ve ölüm sayıları artar. İnsanları kurtarmak ve yarattıkları problemi çözmek tamamiyle dört genç kızın üzerine kalır. Sorumluluk almayı bilmeyen kızlar zombi saldırısını durdurmayı çalışırken başlarına gelmeyen kalmaz.