Telekinetik ve durugörü yeteneği olan ve Çin’de yaşayan bir grup Amerikalı, Beijing’deki hükümet görevlilerinden saklanmaktadır. Artık rahat bırakılmaları için farklı yeteneklerini bir arada kullanacakları son bir görevi yerine getirmeleri gerekmektedir.
Simgebilimci Profesör Robert Langdon'a bir toplantı için Paris'tedir. Gece oteline gelen bir telefonla polis tarafından Louvre müzesine çağrılır. İsa'nın Son Yemeği'nin sergilendiği salonda bir cinayet işlenmiştir. Kanının son damlasıyla cinayet mahalline şifreli ipuçları bırakan kurban, Langdon'u aynı gün telefonla aramış bulunan Müze müdüründen başkası değildir.Polis müfettişi Bezou Fache için Langdon sadece şifreleri çözecek isim değil, potansiyel katilin ta kendisidir. Fransız polisinin şifre çözme uzmanı genç ve güzel Sophie Neveu olaya karıştığında, herşey, göründüğünden çok daha karmaşık ve tarihin akışını değiştirebilecek bir sırrın etrafında düğümlenmeye başlayacaktır.Dan Brown'un histeri derecesinde çok satan kitabından uyarlanan Ron Howard imzalı filmde Langdon'u Tom Hanks'in, Fransız Müfettiş Fache'ı ise Jean Reno'nun canlandıracak olması gibi sürprizler var.
Geçirdiği bir kaza sonrası Elena (Paula del Rio) tekerlekli sandalyeye mahkum olur ve acıyla başa çıkmak için haplara güvenmek zorundadır. Babası aile evini ona göre ayarlar ve böylece Elena rahat bir şekilde yaşayabilir. Ayrıca Elena'ya kapıları açmak gibi karmaşık görevlerde yardımcı olacak bir köpek olan Athos'u alır ancak Elena ve Athos arasında bir anlaşmazlık ortaya çıkar. Elena’nın tutumu ve köpeği de dahil olmak üzere etrafındaki herkese davranış şekli bize anlayışsız bir karakter tasfir eder. Elena, hayatta kalmak için elinden gelen her şeyi kullanırken süreç ilerledikçe filmin başında karşılaştığımız Elena, kederli ve artan gerginlik hissi gibi tanıdığımız karakterle artık örtüşmemeye başlar. Kız kardeşinin ölümü için üzüntü duyan Elena, ona yardım etmek için özel olarak eğitilmiş bir Belçikalı çoban olan Athos'un garip bir hastalık kaptığını ve en büyük düşmanı haline geldiğini düşünmeye başlar. Yönetmen José Luis Montesinos, farklı türleri büyük ustalıkla ve gerginlik, acı veren bir atmosferle birleştirmiş. Gerilim dokunuşları ve korku sineması unsurları ile izleyiciye dramatik bir durum yaratmış.
Bir grup bilim insanı yeni bir enerji kaynağı bulmak adına uzayda çalışmalar yapmaktadır. Uzay istasyonunda "tanrı parçacığı" olarak da bilinen Higgs bozonunu keşfetmeye çalışan bilim insanları yanlışlıkla çok korkunç bir şeyi serbest bırakır. Serbest bıraktıkları şey, uzay istasyonundaki herkesin hayatını tehlikeye atacaktır. Ancak yaşananlar sadece gelecekte olacakların habercisidir...
Miami polis departmanında birer efsane olarak nam salmış dedektif Marcus Burnett daha sakin bir hayat için emeklilik yolunda ilerlerken dedektif Mike Lowery orta yaş kriziyle boğuşmaktadır. Eskinin hızlı ve hareketli günleri bir parça sakinleşmiştir. Ta ki, geçmişten gelen bir intikam onları arayıp bulana kadar!
Charlie Bucket; annesi, babası, iki ninesi ve iki dedesiyle büyük bir kentin bitiminde küçük bir tahta barakada yaşamaktadır. Charlie çikolataya bayılır ama alacak parası yoktur. Biriktirilen parayla yılda bir kez evlerine küçük bir çikolata girer. Bu büyük kentte, Charlie'lerin evinden bile görülen kocaman bir çikolata fabrikası vardır. Dünyanın en ünlü çikolatalarını üretir. Günlerden bir gün fabrikanın sahibi Bay Willy Wonka, imparatorluğunu devredeceği bir varis seçmek için yarışma düzenlediğini açıklar. Charlie'de adaylardan biridir.
Almanya'da yaşayan bir vlogger olan Julie, kuzeni Hannah'ı ziyaret etmek için ABD'ye gelir. Geldikten sonra Julie amansız bir hastalığa yakalanır ve Hannah, bu ani hastalıktan şüphelenir. Evinde olağanüstü olaylar yaşannmaya başladıktan sonra Hannah, bunların sebebini keşfetmek için deli gibi internette araştırmalar yapmaya başlar. Araştırmaları esnasında Julie'nin vloglarıyla karşılaşır ve kendini iyice dibe çekilmiş bir halde bulur.
Yazar ve yönetmen Max Martini aynı zamanda filmindeki ana karaktere de beyaz perdede hayat veriyor. Çavuş Will Gardner, savaştan geri dönen askerler arasında yaygın olarak rastlanan travma sonrası stres bozukluğu hakkında duygusal bir hikayeyi takip ediyor. Martini, savaşta travmatik bir beyin hasarı geçiren ve ülkesine döndükten sonra sivil hayata yeniden uyum sağlamada büyük sorun yaşayan bir Irak Savaşı gazisi Will'i canlandırıyor. Hızlı bir açılış sahnesinin ardından film çalıntı bir motosiklette L.A.'dan doğuya doğru yola çıkıyoruz ve sarhoşluk, kıskançlık, cinsellik temaları barındıran rastgele karşılaşmalarla bilinmeyen parçaları izliyoruz. Ancak, annesi Will'i aşırı derecede kabul etmiş görünse de filmdeki en güçlü yankı eski karısı (Elizabeth Röhm) ve küçük oğlu (Leo Martini) ile yeniden bir araya gelmesi diyebiliriz. Will'in kaybettiği bir silah arkadaşının hayaleti ile sürekli sohbetleri, gülünç bir şekilde hata yapan eski bir ofis çalışanı (Lily Rabe) ve yolculuğunun sonunda Will'e eşlik eden evsiz, tek ayaklı bir veteriner (Luis Bordonada) filmi ilgi çekici kılan karakterler. Savaş ve drama filmi sevenler ekran başına, şimdiden iyi seyirler.
Josef Terboven’in Sonja’ya karşı olan bu ilgisi ve yakınlığını fark eden İsveç İstihbarat servisi ise oyunculuk yeteneklerinden dolayı Sonja’yı bir casus olarak alıp Nazi subayı ile olan yakınlığını kullanarak bilgi kaçırmasını ve ajanlık yapmasını isterler.
Sonja’nın ününden dolayı hem İsveç’te hem de Almanya’da bir çok önemli şahsiyeti tanımasından ve bir çok dili konuşabilmesinden dolayı da Josef Terboven, Sonya’yı, İsveç’e karşı casus olarak kullanır. İkinci dünya savaşının ortasında çifte ajanlık yapan Sonya için işler git gide zorlaşır ve karmaşıklaşır.
Reiss, bir LEGENDS kafesinde savaşan en büyük şampiyon. Ancak organizatör Max Black, onu güreş süperstarı Randy Stone'la karşı karşıya getirince Reiss, kendisini hayatının en çetin kavgasında bulur.